Yöneticiler için Bilişim Önerileri
1) Sanallaştırmadan kaçının
Sanallaştırma, özel yazılımlar yardımıyla, bir fiziksel makinede sanki birden fazla makine varmış gibi çalışabilmek demek.
Fiziksel makinenin kapasitesine bağlı olarak istediğimiz kadar sanal makine oluşturabiliyoruz.
Sanallaştırma fikir olarak güzel gibi geliyor:
Çok sayıda makine varmış gibi çalışabiliyoruz ama ortada az sayıda fiziksel makine bulunuyor.
Dolayısıyla yerden kazanıyoruz (yerden kazanma küçük bir kazanç gibi görünebilir ama şirketlerdeki bilgi işlem odalarının hemen her zaman en küçük odalar olduğunu düşündüğümüzde, az yer kaplamaları büyük bir avantaj haline geliyor).
Çok sayıda makine yerine gerçekte az sayıda makine bulunduğu için makinelerin elektrik tüketimi azalıyor, onları soğutma gereksinimi azalıyor.
Bu yönleriyle aynı zamanda daha çevreci olduklarını söylemek de mümkün.
Yönetilmeleri de kolay gibi görünüyor; bir sanal makineye sağ tıklayıp anlık yedek alabiliyoruz, makinenin birebir kopyasını (clone) oluşturabiliyoruz, makineleri kapatıp açmak da çok kolay ve hızlı oluyor.
Ama çoğu zaman olduğu gibi teknoloji burada da sol gösterip sağ vuruyor ve tam tersi bir şekilde sonuçlanıyor:
Sanallaştırma daha pahalıya mal oluyor ve sıradan işler dışında, yönetimi daha karmaşık.
Sanallaştırma alanında temelde iki seçenek var:
VMWARE firmasının VMWARE adındaki ürünleri ve Microsoft’un Hyper-V ürünü.
Microsoft’un Hyper-V ürünü ücretsiz.
Dahası, Windows Server işletim sisteminin Enterprise sürümü kullanılırsa, oluşturacağımız 4 adet sanal makinedeki Windows işletim sistemleri için lisans parası ödemek gerekmiyor.
Windows Server’ın Datacenter adındaki en üst sürümü alınırsa bu defa oluşturabileceğimiz sanal sunuculardaki işletim sistemlerinin tümü ücretsiz.
Bu bakımdan Microsoft’un Hyper-V çözümünün karşılaştırılamayacak kadar ucuz olduğunu söylemek mümkün. VMWARE’de böyle bir durum söz konusu değil:
VMWARE’in kendisi için para ödediğimiz gibi VMWARE kullanılarak oluşturulan sanal makinelerdeki işletim sistemleri için de lisans parası ödemek gerekiyor.
Dolayısıyla, sanallaştırma yapmayın ama yaparsanız da Hyper-V’yi seçin.
Sanallaştırmanın pahalıya mal olmasının bir nedeni de kullanılan makinelerin pahalı olmaları.
Bu makineler pahalı çünkü özelliklerinin yüksek olması gerekiyor:
Çok çekirdekli birden fazla işlemci, düzinelerce GB’lık RAM (içinde bulunduğum bir projede, sanallaştırmada kullanılan fiziksel makinelerin her biri 96 GB RAM’e sahipti), TeraByte’larca sabit disk.
Sanallaştırmanın maliyet dışındaki kötü yanlarından birisi de sunucu kullanımı konusundaki disiplini yok etmesi.
Sanal makine oluşturmak çok kolay olduğu için küçük işletmelerde bile onlarca sunucu kullanılmaya başlanıyor.
Bir başka sorun, sanallaştırmada çıkan sorunların çözümünün zor oluşu.
Fiziksel bir makinede sorun çıktığında yalnızca o sorunu çözmeye çalışırsınız.
Sanallaştırmada sorun çıkarsa alttaki fiziksel makinenin, onun üzerindeki sanallaştırma yazılımının ve sanal makinenin kendisinin incelenmesi gerekir. Bu da kolay değildir.
Son olarak, dünyanın en başarılı firmalarından birisi olan Facebook’un sanallaştırmaya hiç yüz vermemesi de bizim için bir işaret olabilir.
Facebook’un sistem yöneticilerinden birisi olan Gio Coglitore büyümeyi zorlaştırdığı, çıkan sorunların çözülmesinin maliyetinin yüksek olması nedeniyle sunucuların sanallaştırılmasına karşı olduğunu söylüyor.
2) Depolama birimlerinden (storage unit) kaçının
Depolama birimleri çok sayıda sabit diski kullanarak devasa bir depolama alanı oluşturuyor.
Depolama birimleri olmasa bir makinede en çok birkaç TB’lık diskler kullanabiliriz.
Depolama birimleri bu nedenle çekici geliyor.
Ayrıca depolama birimindeki alanı sunucularımıza istediğimiz gibi ayırabiliyoruz:
300 GB şu sunucuya, 500 GB bu sunucuya gibi.
Ama bu birimler de çok pahalı.
Sunuculara da host bus adapter denilen çok pahalı kartlar ile bağlanıyor.
Birimlerin kendi bilgisayarları var.
Bu bilgisayarlar kesinlikle alıştığımız türden bilgisayarlar değil.
Bu da sorun çıktığında çözümün çok zor olması anlamına geliyor.
Ancak aşırı derecede uzmanlaşmış kişiler bu sorunları çözebiliyor.
Sunucularda geleneksel sabit disk sistemlerini kullanmak en iyisi.
Geleneksel diskler giderek de büyüyor.
Şu anda 4, 8 ya da 10 TBlık diskleri ucuza bulabiliyoruz ve depolama birimlerine daha da az gerek duyuyoruz.
3) Kama (Blade) sunuculardan kaçının
Normalde sunucular kendi başlarına çalışabilen bilgisayarlardır:
Kendi anakartları, kendi sabit diskleri bulunur.
Böyle bir sunucuyu kaldırıp oradan buraya taşıyabilirsiniz.
Kama sunucular böyle değildir.
Kama sunucular normal sunuculardaki anakartın önemli bir bölümünü içeren arka plan bir karta bağlı, basit yapılı ve sisteme kama gibi sokulu çıkartılan sunuculardır.
Bu sistemlere yeni sunucu eklemek ya da sunucu çıkartmak çok kolaydır.
Sunucuların sabit diskleri de yukarıda söz ettiğimiz depolama birimi şeklindeki disklerdir.
Kama sunucuların sorunu da aynıdır:
Pahalıdırlar, sorun çıktığında çözümü hiç de kolay olmaz.
En önemli sorunlardan birisi, sunucuların paylaştığı arka plan devrenin arıza yapması durumudur.
Normal sunucularda böyle bir arıza durumunda tek bir sunucu etkilenir.
Kama sunucularda ise o arka plan devreye bağlı ne kadar sunucu varsa hepsi devre dışı kalacaktır.
4) IP Telefonlardan kaçının
Son 10 yılın en sevilen uygulamalarından birisi IP telefonlardır.
IP telefonlar ses görüşmelerini normal sabit hatlar yerine Internet bağlantıları üzerinden yaparlar.
Buradaki temel düşünce geleneksel telefon şirketlerinin hizmetlerini çok pahalıya verdiği, Internet üzerinden yapılan görüşmelerin ucuza mal olduğu şeklindedir.
Bu düşünce geçmişte doğru olabilirdi.
Ama son yıllarda durum çok değişti.
Sabit telefonlar çok az kullanılıyor ve bu yüzden sabit telefon şirketleri fiyatlarında indirim üzerine indirim yapıyor, çekici kampanyalar düzenliyor.
Şu anda IP telefon sistemleri pahalıya mal oluyor ve kurumun bilişim altyapısını karmaşıklaştırıyor.
Ses kalitesi de hiçbir zaman sabit telefon hatları kadar iyi olmuyor.
Eğer IP telefona geçmemiş durumdaysanız hiç geçmeyin derim.
Geçmişseniz de yatırımınızı arttırmayın.
5) Pahalı sunucular yerine ucuz dizüstü bilgisayarlar kullanın
Dizüstü bilgisayarlar artık çok ucuz, performansları yüksek, az yer kaplıyor ve bataryaları nedeniyle dahili UPS’e (kesintisiz güç kaynağı) sahip.
Pahalı sunucular almak yerine bu taşınabilir bilgisayarları kullanmak çoğunlukla doğru olacaktır.
6) İşletim sistemlerinin olanaklarını daha çok kullanın
Windows 7-8-10 gibi kullanıcı işletim sistemleri ve Windows 2008-2012 Server gibi sunucu işletim sistemlerinde çok sayıda olanak bulunuyor.
Örneğin, bu yeni işletim sistemlerinde çok güzel ve esnek yedekleme çözümleri var.
Yedekleme programları için para harcamak yerine işletim sisteminin yedekleme programlarını kullanabiliriz.
Yeni yedekleme programları “görüntü yedeği” (image backup) denilen ve sabit disklerin birebir kopyasını almayı sağlayan bir işleve de sahip.
Eskiden bunları Symantec firmasının Ghost, Acronis firmasının Acronis adlı ücretli ürünleri ile alabiliyorduk.
Şimdi bu tür ürünlere de gerek yok.
Yine bu yeni işletim sistemleri “Önceki Sürümler” (Previous Versions) adlı bir yedekleme mekanizmasına sahip.
Bu mekanizma sayesinde belgelerinizin eski kopyaları otomatik olarak korunuyor ve eski kopyalara çok rahat dönülebiliyor.
Bir dosyayı bir ay içinde 20 kez değiştirmişseniz dosyanın 20 eski sürümünü görüp inceleyebiliyorsunuz.
7) Elektronik posta hizmetinizi buluta taşıyın
Posta hizmetini kurum içinde tutmak kesinlikle pahalıya mal oluyor, sorunlarının çözümünün uzaması nedeniyle kurumunun posta hizmetinde kesintilere neden oluyor.
Kurum içindeki posta sunucularına anti-virüs ve anti-spam yazılımları yüklemek, bu sunucuları kesintisiz güç kaynağı ve jeneratör ile desteklemek, verileri düzenli olarak yedeklemek gerekiyor.
Posta hizmetini kurum içinden vermenin bir başka zararı da sunucularımızın kara liste denilen listelere girmesi ve bu nedenle müşterilerimize posta göndermemizin engellenmesi.
Internet’e ADSL hatları üzerinden çıkmak bile kara listelere girmek için yeterli oluyor.
Genel olarak, çok büyük işletmeleri yönetmiyorsak posta hizmetini buluta (Internet üzerinden verilen çözümlere) taşımakta yarar var.
Bu konudaki önerim posta hizmetini Google’a, Microsoft’a ya da Yandex’e devretmek.
Her üçü de kurumların kendi kimliklerini (alan adlarını) koruyarak e-posta hizmet almasını sağlıyor.
Eğer kullanıcılarınızın sayısı binden azsa Yandex bunu ücretsiz yapıyor.
Google ve Microsoft ise kullanıcı başına yıllık 50-60 dolar alıyorlar ve pek de ucuza mal olmuyorlar.
8) ERP Programlarından kaçının
ERP, Enterprise Resource Planning’in kısaltmasıdır.
Türkçesi Büyük Şirketler İçin Kaynak Planlaması’dır.
ERP ile bir şirketin muhasebe, personel, üretim vb. süreçleri tek bir program ile yönetilir.
ERP yazılımları olağanüstü pahalıdır.
Bir muhasebe yazılımının değeri 1 ise ERP yazılımlarının değeri 10 ya da 100 olabilmektedir.
ERP yazılımlarının pahalı oluşlu dışındaki en büyük sorunu, uygulamaya geçirilmelerinin zor ve uzun olmasıdır.
Uygulama süresi ise birkaç aydan birkaç yıla kadar çıkmaktadır.
9) Altyapıya para harcayın
Pahalı sunuculara, e-posta yazılımlarına, yedekleme yazılımlarına para harcamak yerine kurumunuzun altyapısı için para harcayın.
Internet bağlantılarınızı hızlandırın, kurum içi ağınızı hızlandırın, kullanıcı bilgisayarlarında yeni işletim sistemlerine geçin.
Çalışanlarınızın yenilikler konusunda eğitim almasını sağlayın.
Bunların yararı daha çok olacaktır.